Oyun Gerçekten Sadece Bir “Oyun” Mudur? Hileler Biz Oyuncular İçin Neden Bu Kadar Sinir Bozucu?
“Oyun” kelimesini hep çocuk aktiviteleriyle bağdaştırmak bizi oyunların ciddiye alınacak olgular olmadığı yanılgısına sürüklüyor, çok “büyük” ve “akıllı” olduğumuz için “aman, oyun işte” diyip geçiyoruz.
Nasıl ki her işin ciddiyetle yapanı için o iş aslında sadece isminden ibaret basit bir eylem değilse, oyunun ne olduğuna iyice baktığımız zaman da aslında sadece bir “oyun” olmadığını anlamamız zor değil. Kendi tecrübelerimizden yola çıkarak bir tanım yapacak olursak, oyun, taraflarının belli kurallar çerçevesinde belli bir amaca ulaşmaya çalıştığı bir aktivitedir temel olarak. Burada kritik düzeyde önemli olan etken, kurallara koşulsuz şartsız riayet edilmesidir. Oyunu, tarafların mücadelesini ve rekabet keyfini oluşturan şey temelde oyunun kurallarıdır. Eğer bir oyunda kazanmayı mücadele ruhunun bekasından önde tutarsanız (ör. centilmenlik dışı davranışlar veya hile yapmak), bu durum rakibinizin samimi çabalarını ve size olan saygısını içten içe veya alenen hiçe saydığınız anlamına gelir. Oyun oynayan tarafların oyunu kabul etmesindeki (ve tabii ki sonucun resmileşerek kabul görmesindeki) anahtar, tarafların birbirinin ortaya koyduğu özveriye olan saygıları ve nihayetinde iki tarafın da bu yazısız anlaşmaya her noktada sadık kaldığının karşılıklı kabulüdür.
Belki doğrudan rakibinizle ilgili “saygısız” düşüncelere sahip değildiniz, belki de oynanan oyunun aslında sadece bir “oyun” olmadığının farkında değildiniz. Aslında en baştan beri, kendi başımıza oynadığımız oyunları bile eğlenceli kılan öge, koyduğumuz o küçük ama önemli kurallardı daima. O kuralı boş verdiğimizde her şeyin ne kadar boş geldiğini hatırlayın. Eylemlerimizin aniden bir şey ifade etmediği, her şeyin koca bir boşluğa dönüştüğü, yani “oyunun bittiği” an. Oynadığımız oyunun kurallarına olan saygımız bittiğinde, o ana kadar bizim ona dair saygımız ve onun kurallarına riayetimiz ile var olmuş olan oyunun bize verdiği eğlenceyi alıp ta ki biz tekrar aynı noktaya geri dönünceye dek bizi boşta bıraktığı an. Bu yüzden oyun önemli, biz oyunun kurallarını en ufak bir yolla dahi olsa deldiğimiz anda rakibimizin eğlencesini de alıp götürüyoruz ve bu davranışımızı zaman zaman “alt tarafı oyun işte” diyerek örtbas etmeye, yaptığımız muhtelif “hile”leri meşrulaştırmaya çalışıyoruz. Önemli olan skor değil, kazanmak ya da kaybetmek değil, önemli olan bizim o çerçeveyi bozmadan ve rakibimizin de bozmayacağına gönül rahatlığıyla inanarak mücadele etmemiz. Her oyun gerek kendi başımıza, gerekse bir veya daha fazla kişiyle birlikte veya karşı karşıya verdiğimiz emektir, ona en kıymetli kaynağımız olan “zamanımızı” ayırırız her şeyden önce, onun için var gücümüzle çabalarız. Hile bir kere yapıldıysa, bundan sonra yapılmayacağının garantisini kimse veremez artık. Geri dönüşü olmayan bir eylemdir bu, sanki hiç olmamış gibi bakmanın imkanı olmayan bir şey. Karşındaki kişiye zamanınızı, emeğinizi, mücadelenizi, benliğinizden bir parçayı ayırıyorsunuz ve o kişi bunları gözünüzün içine bakarak katlediyor. Bir oyuna başlamak, aynı zamanda karşınızdaki kişiye belirli kurallara uyacağınıza dair verdiğiniz bir sözdür ve bu sözü bir kere bozarsanız geri dönüp düzeltemezsiniz. Güven bir kez sarsılır zira, o sarsıntı küçük de olsa büyük de olsa ikinci hakkınız yoktur. En başa dönüp “oyun” tanımını tekrarlarsak eğer, oyun, taraflarının belli kurallar çerçevesinde belli bir amaca ulaşmaya çalıştığı ve bunu gerek kendisine, gerekse başka bir tarafa karşı gerçekleştirdiği bir aktivitedir. Hayatta bu tanıma uyan en büyük eylem “güven”dir eğer biraz dikkatli ve geniş açıdan bakarsak, ve insanlar hala “alt tarafı oyun işte” diyebiliyorlar ardında yatanları düşünmeden, üstelik bazen karşılarında hayatını oyuna adamış biri olduğunu bile bile.
Peki, ne geçiyor oyuncuların aklından?
Ekran başındaki çeyrek asrını doldurmaya bir yıldan daha az süresi kalmış bir oyuncu olarak söylemeyi uygun gördüğüm ilk söz şöyle olacaktır birçoğunuzun benzerlerini sarf ettiği üzere: Maharet, hile yapanın kafasına vurmakta veya onu oyundan atmakta değil. Maharet, en baştan oyuna hilenin karışamayacağı kadar steril bir ortamı var edebilmekte. Bunun da yolu tabii ki genç nesillere vereceğimiz eğitimden, bilinçten ve aktaracağımız tecrübeden geçmekte. Çoğu zaman kızıyoruz, sinirden saç baş yoluyoruz, hatta yeri geliyor küfür kıyamet ateş püskürüyoruz çünkü sanal dünya üzerinde bunu bireysel bazda engellememizi sağlayabilecek bir mekanizma bulunmamakta. Onca zaman verdiğiniz emeklerin birkaç satırlık kod ile çiğnenmesi, hiç edilmesi ve buna karşı bir savunma mekanizmasının sorumlularca geliştirilmemesi haklı olarak insanı sinir krizine sokuyor. Küçükken sokakta hile yapanı aramıza almazdık örneğin, sosyal mekanizmalar bu işe yarardı. Ama şu an bu sorumluluk oyun geliştiricilerinin sırtına binmiş durumda ve bu işi ne kadar kotarabildikleri düşüncesi maalesef insanlarda halen yeterli güveni sağlamış gibi görünmüyor. Özellikle çok oynanan oyunlarda yaşanan hile skandalları ve her gün listeye yenileri eklenen hile programları uzunca bir süre keyifleri kaçıracak gibi görünüyor. Son yıllarda oyunların akılalmaz bir hızla yayılmasının sonucu olarak genç nesil hızla bu sektöre yöneldi ve haliyle her türden kişilik bir şekilde kendine yer bulmayı başardı, bunların arasında kaçınılmaz olarak “hileciler” ve “küfürbazlar” gibi keyif kaçıranlar da mevcut oluyor. Sıklıkla genç nesilde karşılaşılan bu bireyleri bilinçlendirmenin, özellikle Türkiye gibi etik ve ahlaki yozlaşmanın adeta at koşturduğu bir coğrafyada “mahalle kültürü“nün yoğun etkisi altında yetişen nesilleri bu vizyon darlığından kurtarmanın bir yolu olmadığı sürece başımız daha çok uzun süre ağrıyacak gibi görünüyor. Bize bu noktada düşen sorumluluk, gerek etkinlikler yoluyla, gerekse sahip olduğumuz ve olacağımız otoritenin gücüyle hem hile kullanımına engel olmak, hem de bizden sonra bu sektörü emanet alacak olan genç nesilleri hile anlayışına karşı eğitmek ve bilinçlendirmektir en başta.
Yine de bir netice olarak değerlendirecek olursak şayet bu yazdıklarımızı, sektörün kapısına kazınması gereken ilk cümle sanıyoruz ki “oyun asla sadece oyun değildir” olmalı, ne dersiniz?